
İki kadın düşünün.
Kaderleri aynı, çünkü üzerinde yaşadıkları topraklar ve bu topraklardaki bitmeyen kavga aynı.
Biri diğerinden sadece birkaç yıl önce doğmuş, annesinin deyimiyle “ harami” bir kız çocuğu.
Babasının annesinden başka eşleri ve bu eşlerden de pek çok çocuğu var.
Küçük kız, çocuk gözleriyle babasını çok severek, babasının kendisi ile ilgilenebilmesi için sıranın kendine gelmesini bekleyerek büyüyor, geleceği belirsiz.
Diğeri, aydın bir anne babanın, büyütürken zarar gelmesin diye gözlerinin içine baktığı akıllı mı akıllı, aklına koyduğunu yapmaktan çekinmeyen bir kız çocuğu. O diğer kadından yaklaşık on yıl kadar sonra gelmiş dünyaya, O’nun koşulları biraz daha farklı ve bu fark O’na kendisi fark etmese de şans getiriyor.
Yaşadıkları topraklar ikisi için de güzel ve önemli ama karışık.
Yıllar boyu özgür olma fırsatı verilmeyen bir ülkede devam ettiriyorlar hayatlarını.
Bu ülkede yabancı ülkelerin işgali var, işgalden kurtulalım derken karanlığın içine hızla sürüklenen bir toplum var. Cehalet var, acı var, savaş ve gözyaşı var. Kadınların hiç şansı yok. Susmak zorundalar. Ezilmeye mahkumlar. "İstenmeyen bir suç işlediklerinde" en ağır ceza “ recm” ile karşı karşıyalar.
Kavganın bitmediği bu ülkenin adı Afganistan.
Her şeye rağmen yaşama savaşı veren, her acıya kendince göğüs germeye çalışan iki kadın ve iki kadının kesişen hayatları. Aralarında başlayan kendilerinin bile inanamadığı mükemmel bir dostluk ve her şeye rağmen vatan topraklarına duyulan özlem.
“ Bin Muhteşem Güneş “ Afgan yazar Halit Hüseyni’nin "Uçurtma Avcısı" romanından sonra yayınladığı yeni romanı.
Okuduğum kitaplar içerisinde etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir romandı Bin Muhteşem Güneş .
Romandan etkilenme nedenimi bilemedim ben.
Kadın olduğum için mi?
Ülkemi çok sevdiğim için mi?
Laik Türkiye Cumhuriyeti’ nde doğup büyüdüğüm için mi?
Bilemedim.
Bin Muhteşem Güneş mutlaka okunmalı.
Kaderleri aynı, çünkü üzerinde yaşadıkları topraklar ve bu topraklardaki bitmeyen kavga aynı.
Biri diğerinden sadece birkaç yıl önce doğmuş, annesinin deyimiyle “ harami” bir kız çocuğu.
Babasının annesinden başka eşleri ve bu eşlerden de pek çok çocuğu var.
Küçük kız, çocuk gözleriyle babasını çok severek, babasının kendisi ile ilgilenebilmesi için sıranın kendine gelmesini bekleyerek büyüyor, geleceği belirsiz.
Diğeri, aydın bir anne babanın, büyütürken zarar gelmesin diye gözlerinin içine baktığı akıllı mı akıllı, aklına koyduğunu yapmaktan çekinmeyen bir kız çocuğu. O diğer kadından yaklaşık on yıl kadar sonra gelmiş dünyaya, O’nun koşulları biraz daha farklı ve bu fark O’na kendisi fark etmese de şans getiriyor.
Yaşadıkları topraklar ikisi için de güzel ve önemli ama karışık.
Yıllar boyu özgür olma fırsatı verilmeyen bir ülkede devam ettiriyorlar hayatlarını.
Bu ülkede yabancı ülkelerin işgali var, işgalden kurtulalım derken karanlığın içine hızla sürüklenen bir toplum var. Cehalet var, acı var, savaş ve gözyaşı var. Kadınların hiç şansı yok. Susmak zorundalar. Ezilmeye mahkumlar. "İstenmeyen bir suç işlediklerinde" en ağır ceza “ recm” ile karşı karşıyalar.
Kavganın bitmediği bu ülkenin adı Afganistan.
Her şeye rağmen yaşama savaşı veren, her acıya kendince göğüs germeye çalışan iki kadın ve iki kadının kesişen hayatları. Aralarında başlayan kendilerinin bile inanamadığı mükemmel bir dostluk ve her şeye rağmen vatan topraklarına duyulan özlem.
“ Bin Muhteşem Güneş “ Afgan yazar Halit Hüseyni’nin "Uçurtma Avcısı" romanından sonra yayınladığı yeni romanı.
Okuduğum kitaplar içerisinde etkisinden uzun süre kurtulamadığım bir romandı Bin Muhteşem Güneş .
Romandan etkilenme nedenimi bilemedim ben.
Kadın olduğum için mi?
Ülkemi çok sevdiğim için mi?
Laik Türkiye Cumhuriyeti’ nde doğup büyüdüğüm için mi?
Bilemedim.
Bin Muhteşem Güneş mutlaka okunmalı.