Blog Listem

30 Kasım 2010 Salı

FİRARPEREST

Bazı yazarların kitaplarını çıkar çıkmaz hiç düşünmeden alırım.

Kitabın konusu, iyi olup olmadığı çok önemli değildir o an için.

Yazar çoktan "benim yazarım" olmuştur, kitaplığımda diğer kitaplarıyla çoktan yerini almıştır.

Yazarın kişiliği de çok önemli değildir, sevilip sevilmediği de. Dostlarım gibi.

Bazı kitaplar ve yazarlar  da dostlar gibidir. Birini dost haneme yazdıysam hiç bir şey silemez kolay kolay.

Firarperest i de bu duygularla düşünmeden aldım.

Kitaptan okuyup da sevdiğim cümleleri paylaşmak isterim :

" Önemli olan nefsin çukurlarına düşmemek değil, düşünce çıkabilmeyi becermektir ."
       ***
" Yalnızlık insana en çok başkalarıyla çevriliyken gelen histir ki, kimileri buna  etraf kalabalıkken kalbin yalnız olması hali der ".
       ***
" Birbirinden ayrı gibi görünen bütün şiddet haberleri arasında bir ilişki var. Hepsinde ortak olan nokta, yoğun bir aşktan yoğun bir nefrete geçebilmekteki süratimiz."
       ***
" Kız çocukları masallardan sadece güzel ve prenses olmaları gerektiğini değil, rekabeti de öğrenir. Külkedisi ve ablaları, Pamuk Prenses ve üvey annesi... Kadınlar masallarda da hep hemcinsleriyle uğraşır."
     ***
" Harf  özgürlük sever, harf sonsuzluk sever, kapılar bencereler açık olsun ister."

Firarperest sayfaları çevirdikçe okura kendini iyi hissettirecek bir kitap.

25 Kasım 2010 Perşembe

LÜSYEN

Can Dündar'ın son kitabı Lüsyen bana öğretmenler gününde hediye edilmeseydi okumak aklıma bile gelmezdi.

Sanırım bu aralar tarih kitapları okuma modunda değilim.

Lüsyen'e gelince;

Kitabı hiç beğenmedim.
"Şair-i Azam" ın tutarsız kişiliği, kendinden kırk yaş küçük bir genç kızla evlenişi, genç kızın yıllar içinde başkasına aşık oluşu, ve şairin bu aşkı bile kabul edişi bana pek normal gelmedi.

Yine bu kadar tanınmış bir diplomat ve şair vasfına sahip bir kişinin, ne çökmekte olan Osmanlı'nın ne de yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti'nin yanında yer almaması, yani belli bir ideolojisinin olmaması da şaşırtıcı geldi.

Sonuç olarak Lüsyen kitaplığımın en arka raflarında yerini almaktan öteye geçemedi.

Not: Fikir benim şahsi fikrimdir, kitap için farklı düşünenlerin de fikirlerini paylaşmak isterim elbette.

20 Kasım 2010 Cumartesi

FELSEFE EŞLİĞİNDE AŞKA YOLCULUK


Adına bakıp da çok ağır, felsefi bir kitap olduğunu düşünmeyin sakın.


Son derece kolay okunan şahane bir roman " Felsefe Eşliğinde Aşka Yolculuk".


Sussex Üniversitesi'nde tam da değişimin derinden yaşandığı yetmişli yıllarda öğrencidir Susannah. Bir erkek arkadaşı vardır.


Görünürde normal seyrinde bir ilişkidir bu ama Susannah için yolunda gitmeyen şeyler vardır ve yolunda gitmeyen konuları çözümleyip karar vermek için etkisinde kaldığı üç filozoftan yardım alır Susannah.


Sonunda kararını verir ve bu karar Susanah'ın aynı zamanda geleceğidir.
Felsefe Eşliğinde Aşka Yolculuk bu yaz okuduğum en güzel romanlardan biriydi...



6 Kasım 2010 Cumartesi

VENÜSÜN SON GECESİ


Marilyn Monroe benim için en fazla ben doğmadan bir kaç yıl önce intihar ederek ölmüş, sinema tarihine adını yazdırmış bir film yıldızını ifade eder. Haa olsa olsa bir de, ölümünün genç yaşta intihar şeklinde olması kırk yılda bir konu açılınca yüreğimi burkar.


Kenedy Ailesi için de düşüncelerim aynıdır.
John F. Kenedy ve erkek kardeşi Robert Kenedy'nin bir kaç yıl arayla gerçekleşen trajik ölümlerinden başka bir şeyi araştırma ya da okuma gereği duymamışımdır bu zamana kadar.


Bunun çeşitli nedenleri olabilir; ilgi alanıma girmemesi, okunacak çok fazla ve farklı şeylerin olması gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.


Tüm bunlar benim naçizane fikirlerim elbette.


Nazlı Eray, Venüs'ün Son Gecesi'nde işte Marilyn Monroe'nun trajik ölümü ve son gecesini romanlaştırıyor.


Tabii bu romanı kendine has bir üslupla yazmış ki ben buna " Nazlı Eray Üslubu " diyorum.


Roman Ankara'da geçiyor.
Ankara'da Marliyn Monroe ve Kenedy ailesinin ne işi var demeyin ve elinizden bırakamayarak bir kaç saat içinde bitireceğinizden emin olun.


Her zaman kitapların ilk cümlelerine çok önem vermişimdir. Bir kitabı okuyup okumama kararımı ilk cümleler sayesinde verdiğim çok olmuştur.


Venüs'ün Son Gecesi' nde ise son cümle tam anlamıyla çarptı beni ; Hayat onu nasıl algıladığın ve nasıl yaşadığındır. Başka da hiç bir şey değildir.






1 Kasım 2010 Pazartesi

“ ISSIZ ADAM ” KEKİ


Bu sefer ki tarifim mutfaktaki hallerimden.
Oğlumun en sevdiği keklerden birinin tarifi.

Özellikle oğlum okula başladığından beri mutfakta geçen zamanlarım fazlalaştı benim.
İlk okula yeni başlayan bir çocuğun ilk yıldan okul kantini ile tanışmasına pek sıcak bakamıyorum nedense.

Okulda da sağlıklı beslensin diye, beslenme çantasına koymak için ev yapımı ürünleri daha çok tercih eder oldum.

Oğlum gibi yemek konusunda seçici bir çocuğa sahipseniz, her zaman değişik tatlar denemek bir süre sonra yaşam biçiminiz oluyor.

Yeri geliyor, bazı besinleri en olmadık yerlerde kullanabiliyorsunuz.
Yemek içinde havuç sevmeyen oğluma havucu sevdirmenin mutlaka bir yolu olmalı diye düşünürken, imdadıma Issız Adam Alper yetişti.

Evde eşimle, bir kere daha DVD’den Issız Adam’ı izlerken, Alper’in Ada’ ya hiçbir zaman tarifini ver-e- mediği “ Havuçlu Kek ” ini denemeye karar verdim.


Issız Adam’ı ikinci kez seyrederken Alper’in yaptığı keke takılı kalmama şaşırdım elbette. İzlenme rekorları kıran bir aşk filminden geriye kala kala erkek kahramanın yaptığı havuçlu kek mi kalır yahu insanın zihninde?

Neyse şimdi o havuçlu kek oğlumun beslenme saatlerinin vazgeçilmezi oldu.
Issız Adam Alper’in yaptığı kadar lezzetli oldu mu bilemeyiz ama oğlum sık sık tercih ettiğine göre fena değil sanırım.

Yapımı da çok kolay

İşte tarifi :
Malzemeler :
3 Yumurta
3,5 çay bardağı toz
şeker
½ çay bardağından az sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tarçın
1 çay bardağı çay ( kahvaltı sonrası demlikte artan çay olabilir )
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
6,5 çay bardağı un
1- 2 adet rendelenmiş havuç
1,5 çay bardağı dövülmüş ceviz


Yapılışı :
Klasik kek yapar gibi yapıyoruz.
Yumurtaları şekerle çırpıp sıra ile, çay, sıvı yağ, un,
Vanilya, kabartma tozu, tarçın ve en son da havuç ve cevizi ekleyip karıştırıyoruz.
Yağlanmış kalıba ya da varsa slikon kek kalıbına döküp,
Önceden ısıtılmış 170 Derece fırında yaklaşık 40 – 45 dakika pişiriyoruz.
Soğuduktan sonra dilersek üzerine pudra şekeri de serpebiliriz.
Denemek isteyenlere afiyet olsun.