Blog Listem

29 Aralık 2011 Perşembe

KALPTEN PARÇALAR

Hamdi Koç'un eski ama okumadığım romanlarından biriydi Kalpten Parçalar . İstanbul' a gittiğimde yaptığımız mini blog buluşmasında Lale'ciğim hediye etmişti.
Antalya'ya döner dönmez okudum romanı.

Konu hepimizin bildiği konu aslında. Aşktan evliliğe doğru giden yolda aşkın nasıl tüketildiğini kısacık bir romana sığdırmış Hamdi Koç.
Kitap bitince şunu düşündüm; " Aşk bu mudur yani? Bu kadar çabuk tüketilecekse neden başımıza taç yapıyoruz ki aşkı?"

Roman kahramanları Talat ve Meltem  de bence bulamamışlar bu sorunun cevabını.

Kitapta altını çizdiğim şu cümleler bu sorunun cevabını verebilir mi?
" Başlangıçta her şey biraz daha kolay olacak gibi gelmişti. Olmaması için bir neden yoktu, çünkü birbirlerini her şeyden çok istiyorlardı . "

***
" Aşkın doğası böyleydi; ne şekilde olursa olsun, aşk insanı yalnızlığa davet ediyordu ."

***
" Sevgi bir gün, eğer o gün gelirse, şefkatin insanı götüreceği yerdir ."
***

" Birini mutlu etmek, kendimizi mutlu etmenin anahtarı olabilir . "

Ben okurken keyif aldım, henüz okumamış olanlar için önermek istedim. Okuyanların da fikrini almak isterim elbette :)

19 Aralık 2011 Pazartesi

BEYLERBEYİ'NDEN YÜKSELİRKEN HÜZÜN

Dönem kitaplarını okumayı seviyorum.
hem o dönem hakkında bilgi ediniyor, hem de kurgunun akışına kendimi kaptırıyorum.

Zuhal İzmirli adını duyduğum, kitaplarını okuma fırsatı bulmadığım bir yazardı.

İstanbul'a gittiğimde, sevgili arkadaşım Nur,  yazarın "Beylerbeyi'nden Yükselirken Hüzün" adlı kitabını hediye etti.

Roman Müzeyyen Hanım'ın inişli çıkışlı hikayesini anlatıyor.

Müzeyyen Hanım beş çocukla, çok sevdiği eşinin zamansız vefatının ardından hayata tutunmaya çalışıyor,  üstelik savaş yıllarında, ekmek karneyle dağıtılırken.

Hem de öyle bir tutunmak ki bu misal; bayramda parasızlıktan çocuklarına elbise dikemeyeceği için üzülüyor. Evdeki perdelerden birini söküp iki kızına elbise dikiyor.

Yine çok fazla anlatmayacağım kitabın keyfi kaçmasın diye, henüz bitirmedim zaten.

Romanla ilgili söyleyebileceğim en önemli konu; kadın her dönemde kadındır. Ezilir, zor durumda bırakılır. Belki de ataerkil toplumun kuralı budur.

Önemli olan kadının içindeki güçtür, ayrıntı kadının gücünün
farkına vardığı yerde başlar.

1 Aralık 2011 Perşembe

GİZLİ ANLARIN YOLCUSU

Ayşe Kulin okumaktan her zaman keyif aldığım yazarlardan biridir.

Her yeni romanını merakla bekler ve alır okurum.
Bu onu tanımama neden olan Adı Aylin'den beri böyledir.

Hal böyleyken Gizli Anların Yolcusu'nu da hemen edindim tabii.

 Kitap tanıtımlarını çok da sevmez oldum bu aralar.

Her gazete veya dergiye röportaj vermek, her yerde kitabı anlatmak biraz okura haksızlık oluyor bence.

 Kitabı okurken, konusu hakkında hiç bir şey bilmemeliyim, okudukça içine girmeliyim.

Öyle bir hale dönüştü ki bu tanıtım halleri, kitabı edinene kadar, konunun yarısı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bu tıpkı, izlemekte olduğum filmin sonunun anlatılması
gibi bir duygu ki; bundan hoşlanmıyorum.

Fazla tanıtım, kitabı itici kılabiliyor.

Gizli Anların Yolcusu'nda tam da bu duyguyu yaşadım.
Konuyu, röportajlardan, tanıtımlardan bildiğim için fazla merak uyandırmadı; keşke bilmeseydim, keşke okurken şaşırsaydım.

Peki kitap güzel mi? Güzel... Ayşe Kulin'in kaleminden çıkmış çünkü. Konuyu bilseniz de, acaba ne olacak duygusuyla okuyorsunuz.

Her zaman yaptığımı yapıp, kitabın konusunu bir de burada anlatmayacağım.
Ayşe Kulin sevenler zaten çoktan okumuştur bile.

Bu yazıyı yazma nedenim; popülerlik uğruna tanıtımında aşırıya kaçılan kitapların okurda ters tepkiye uğrayabileceğidir.

Çünkü iyi kitap zaten okuruyla buluşmayı bilir !!!